30 Haziran 2010 Çarşamba

Bazen şöyle bir durup muhasebe yapmak gerekiyor. Şu anda hayatın neresindeyim, olmak istediğim yerdemi yoksa daha katedecek mesafe varmı gibi sorulara cevap aramak lazım. Geçmişle yüzleşmek, yeni kararlar almak yeni başlangıçlar yapmak gibi...
Şebnem Ferah'ı çok severim. Hele "Sil baştan" parçası yok mu? arabanın tüm camlarını kapatıp, sesi sonuna kadar açıp öyle dinlerim.
Gücün varmı sevgilim,
Derin sularda inci tanesi aramaya...
.......

Sil baştan başlamak gerek bazen,
Hayatı sıfırlamak.

Bravo Şebo! İyi ki varsın! (Bu sözü herkese söylemem,kıymetini bil)

Şirkette bir kız vardı, Duygu. İşe gidip gelirken aynı servisteydik. Çok fazla tanıma fırsatım olmadı ama sempatik, bir kızdı. Şirkette de işini bilen, bildiğim kadarıylada amirleri tarafından seviliyordu. Bir gün hostes olmak istediğini, bu yüzden kursa gideceğini ve istifa edeceğini söyledi. Servis ahalisi olarak bizler, birtakım şeyleri garantilemeden hazır işini bırakmasını pek mantıklı bulmasakta ben içten içe takdir ettim. Duygu bir karar verdi, cesur bir adım attı, basamakları birer birer tırmanıp hedefine ulaştı. Koca bir aferin Duygu'ya...
Hayatta değişmeyen tek şey değişimdir.
İnsanlar 3'e ayrılır;
Değişimi yaratanlar
Değişimi yaşayanlar
ve onlara hayretle bakanlar...

28 Haziran 2010 Pazartesi

BUSE’NİN ARDINDAN

Bazen varlığından hiç haberdar olmadığımız birinin ani ölümü geride öyle büyük bir boşluk bırakır ki, kendinizi sorgular, keşke onu tanımış olsaydım diye hayıflanırsınız. Halkalı’daki kalleş pusuda henüz hayatının ilkbaharında aramızdan ayrılan Buse SARIYAĞ bana bu duyguları öyle yoğun yaşattı ki hala yüzüme inen tokadın etkisinden kurtulamadım. Daha 17 yaşında, akranları güzelliklerine gölge düşüren sivilcelerin derdinde iken ülkenin gidişatından endişe duyan, çözümün Atasının izinden gitmek olduğunu görüp, facebook’ta kurduğu grupla kendisi gibi duyarlı gençleri etrafında toplayan yaşı küçük ama yüreği büyük bu insanın önünde saygıyla eğiliyorum.
Dün, “O masmavi gözlere bir kez bakabilmek için neler vermezdim” grubuna üye oldum. Arkadaşları sağ olsun Buse’nin bıraktığı yerden bayrağı dalgalandırmak için çabalıyorlar. Buse’nin zamansız ayrılışından sonra onbinlerin gruba akın etmesi ne kadar memnuniyet verici ise, grubun bir taraftan terör örgütü, diğer taraftan yobazlar tarafından çökertilme çabaları o kadar düşündürücüdür.
Ne olduda biz bu noktaya geldik. Benim çocukluğum kanlı ASALA örgütünün eylemleri ve sağ-sol davası ile gençlerin birbirini kırdığı bir döneme denk geliyor. 12 Eylül darbesinin ardından PKK terör örgütü. Bu günlerde ise arap ülkelerindeki ilkel kabile düzenine öykünen yobazların sessiz ve derinden Cumhuriyetimizin temellerini yıkma faaliyetleri… Büyüklerin kafası karışık. Büyükler korkuyor. Böyle bir ortamda Buse’nin sessiz çığlığı daha bir anlam kazanmıyor mu?
Bir tarafta babasının mesleği gereği ülkenin çeşitli bölgelerinde değişik okullarda Lise sona gelip, Mehmetçik dershanesinden faydalanmak için sabahın kör saatinde babasının servisine binen, bu şartlarda yediği önünde yemediği arkasında akranları ile hayata tutunma mücadelesi veren Buse’den öğrenecek ne çok şeyimiz varmış meğer.
Olmadı güzel kızım. Ölüm sana hiç yakışmadı. Eminim yaşasaydın bir cumhuriyet kadını olarak ne güzel evlatlar yetiştirecektin. Seni bize çok gören eller kendi kanlarında boğulacaklar inşallah.
Bizi affet yavrum. Koruyamadık seni…

28 Mayıs 2010 Cuma

Bugün nereden aklıma geldiyse blog sayfama bir bakayım dedim. Çok şükür bıraktığım yerde duruyor. İnsanın kendi yazıp kendi okumasıda bir tuhaf oluyor. Olsun! zaten yakında kendi yazılarıma yorumlar yapıp, kendi kendime cevapta yetiştirmeye kalkarsam hiç şaşmayın pardon hiç şaşmayayım. En iyi yazarların bile okuyucu bulmakta zorlandığı bir ülkede benim benden başka bir izleyicim bile var. Türkiye şartlarında iyi bir sonuç...

24 Nisan 2010 Cumartesi

MEHMET

Bir Mehmet,
Köydeki, kentteki,
Yüzlerce, binlerce Mehmetten biri...
İçinde yaşama sevinci,
Dilinde sevda türküleri,
mutlu olurdu
cumasını kılınca...
Mutlu olurdu
beş leblebinin yanında,
rakısına tek buz koyunca...


Alıntıdır.

21 Nisan 2010 Çarşamba

EYYAFYALLAYÖKÜL

Yok yok boşuna uğraşmayın. Başlıkta bir hata falan yok. Bu İzlanda’da faaliyete geçen ve dünya havayolu trafiğini alt üst eden yanardağın ismi. Boşuna telaffuz etmeye falanda çalışmayın, internetten baktım, dünyanın en ünlü haber spikerleri bile doğru dürüst telaffuz edemiyorlar.
Havayolları şirketlerinin zararı şimdiden milyar dolarlarla ifade ediliyor. İnsanlar seyahatlerini ertelemek zorunda kaldığından sevenler kavuşamadığı gibi, ticari bağlantılarda sekteye uğruyor. Kargo taşımacılığı yapılamadığından ithalat ve ihracat faaliyetleri de büyük sekteye uğradı. Doğaya, insan ve hayvan sağlığına verdiği zararda cabası.
İşte kelebek etkisi denilen şey bu olsa gerek. Binlerce kilometre ötede adını daha önce hiç duymadığımız, duyduğumuzda da telaffuz dahi edemediğimiz bir yanardağ bizi nasıl etkiliyor. İnsanoğlunun en büyük icatlarından biri olan teknoloji harikası uçaklar doğa karşısında nasıl da çaresiz kalıyor. Elindekini hoyratça tüketen insanoğlu, aklını başına toplamak için doğanın daha ne yapmasını bekliyor acaba.
Sevgili Eyyafyallayökül. Önünde saygı ile eğiliyor ve bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da doğaya saygıda kusur etmemeye söz veriyorum